Bidly
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Müşebbihe veya mücessime

Aşağa gitmek

Müşebbihe veya mücessime Empty Müşebbihe veya mücessime

Mesaj tarafından By_Çeri 22.08.08 10:31

Müşebbihe veya mücessime


Sual: Müşebbihe nasıl bir fırkadır?
CEVAP
Allahü
teâlâyı bir cisim olarak kabul eden ve Ona insanlardaki gibi uzuvlar
isnat eden, Kur�andaki müteşabih âyetlere yanlış mana verip, Allah�ın
el, yüz gibi organlarının olduğunu iddia eden sapık fırkadır.

Allahü
teâlâyı başka varlıklara benzeten teşbih ve tecsim fikrini ilk defa
ortaya atan yahudi Abdullah ibni Sebe ile, hicri birinci asrın sonunda
ve ikinci asrın başlarında yaşayan Hişam bin Salim-el-Cevaliki ve Hişam
bin el-Hakem gibi kimselerdir.

Bu fikirleri hicri ikinci asır
boyunca savunan sapıklar oldu. Bu kimselere cevap veren imam-ı Malik
hazretleri, bir defasında teşbih fikrini savunanlara; �Sizi
bid�atlerden ve bid�atçilerden sakındırırım� buyurdu. �Bid�atçiler
kimlerdir?� denilince, cevaben; �Bid�atçiler o kimselerdir ki, Allahü
teâlânın isimleri, sıfatları, kelamı, ilmi ve kudreti konusunda söz
ederler. Sahabenin ve iyilikte onlara tâbi olanların sustuğu konularda
sükut etmezler� buyurdu.

İmam-ı Zühri, imam-ı Sevri gibi Ehl-i
sünnet âlimleri de, teşbih ve tecsim fikrini savunanlara cevap
vermişler, Müslümanları onlara aldanmaktan sakındırmışlardır. Bu akım,
üçüncü hicri asır boyunca devam etti. İmam-ı Ahmed bin Hanbel ile Yahya
bin Main, İshak bin Raheveyh gibi Ehl-i sünnet âlimleri mücessime ve
müşebbiheye ait fikirleri reddedip mücadele yaptılar.
Bugün, kendilerine selefiyim diyenlerin aynı yolu tuttuğunu görüyoruz. İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki:
Cehalet
ve dalalet fırkaları, Allahü teâlânın zâtı ve sıfatı hakkında, Cenab-ı
Hakkın münezzeh olduğu şeyleri Ona isnat ediyorlar. Bu dalaletlerine de
"Selefin yolu" diyerek selefi salihine, [yani Eshab-ı kirama ve
Tabiin-izama] iftira ediyorlar. Selefin itikadını sana beyan edeyim.
Yedullahtaki yed kelimesini el gibi düşünmemelidir.
Mesela "Falanca şehir, falanca valinin elinde" denilince, o şehrin
valinin elinin içinde değil, onun idaresi altında olduğu anlaşılır. Bu
bakımdan yedullah ifadesini Allah�ın kudreti olarak anlamalıdır. (İlcam-ül-avam)

Yine,
İmam-ı Gazali hazretlerinin bildirdiği gibi, diğer ifadeleri de böyle
açıklamak gerekir. Mesela (Zıllullah) ifadesine de "Allah�ın gölgesi"
demek doğru değildir. Bu husustaki hadis-i şerifi açıklarken,
(Kendisinden başka himaye edenin bulunmadığı bir günde Allahü teâlâ,
yedi sınıf insanı kendi himayesine alır) demelidir. Yoksa "Kendi
gölgesinde gölgelendirir" dememelidir. Çünkü bu ifadeden, Cenab-ı
Hakkın cisim olduğu gibi bir mana çıkaranlar olabilir. Nasıl
"Beytullah" yani "Allah�ın evi" kelimesini, hâşâ Allah�ın barındığı bir
ev olarak anlamıyorsak, hadis-i şeriflerde geçen "Yedullah",
"Zıllullah" kelimelerini de zahir manaları gibi anlamayıp, tevil
etmemiz gerekir. Bir bid�at ve dalalet olan selefiye sapıklığını
önlemek için, İslam âlimleri müteşabih âyet ve hadisleri tevil
etmişlerdir. Ancak bu tevil işinde haddi aşıp İslam âlimlerinin
bildirdiklerine uymayan mana verenler de sapıtmışlardır. İslam
âlimlerinin bildirdiklerine uymayan bütün kitaplar, muteber değildir.

Abdülaziz
bin Baz ismindeki vehhabi bir yazar (Akidet-üs-sahiha) kitabında, Ehl-i
sünnet itikadındaki müslümanlara müşrik yani kâfir damgasını vuruyor,
her müslümanın "Necdi" yani vehhabi olmasını istiyor.

İstiva,
Yed, Vech gibi müteşabih kelimelere, oturmak, el yüz gibi manalar
vererek -hâşâ- Allahü teâlâyı cisim olarak bildiriyor. Müşebbihe
fırkası gibi inanıyor. (Üstadımız İbni Teymiye de böyle söyledi)
diyerek onun da Müşebbiheden olduğunu gizlemiyor.

Kitapta imam-ı
Malik hazretlerinin hocasının (İstivanın keyfiyeti bilinemez) dediğini
yazıyor. Doğrusu da budur. Fakat Necdi hemen birkaç satır sonra, (Allah
göklerin üstünde bulunan Arş üzerinde oturuyor) diyor. Keyfiyeti
bilinmeyen şey üzerinde nasıl böyle kesin konuşulur. Selef-i salihin
denilen önceki âlimler, İstiva, Yed gibi kelimeleri tevile lüzum
görmezlerdi. Çünkü bu kelimelerin mahiyeti bilinirdi. Mesela (İstanbul,
valinin elindedir) denilince, bunun açıklanması istenmez, herkes
buradaki el kelimesinin hakiki el ile ilgisi olmadığını bilirdi. (Allah
Arşı istiva etti) denince de, Allah�ın Arşa hükümran olduğunu
anlarlardı. Fakat Müşebbihe denilen bozuk fırka, (Allah�ın bizim gibi
eli var. Allah Arşın üstünde oturur) gibi manalar verince sonraki
âlimler bu kelimeleri açıklamak zorunda kalmışlardır. Kur�an-ı kerimde
böyle tevil edilmesi gereken çok âyet-i kerime vardır. Hakiki manası
ile alınırsa acaip manalar ortaya çıkar. Mesela Kur�an-ı kerimde (Köye sor)
buyuruluyor. Köyden maksat, köydeki insanlardır. Yine Kur�an-ı kerimde
kâfirlerin sağır, dilsiz ve kör olduğu bildiriliyor. (Bekara 18)

Kâfirler
sağır, dilsiz ve kör değildir. Bunlara, hakikati duymadıkları için
sağır, hakkı söylemedikleri için dilsiz, doğru yolu, gerçekleri
göremedikleri için kör denilmiştir. Bilen için bunları izaha lüzum
yoktur. Eskiden de istiva, yed, vech gibi kelimeler tevil edilmeden
bilinirdi. Müşebbihe fırkası ve sonra necdiler, bu kelimeleri hakiki
manası ile alınca, hâşâ Allah�a mekan ittihaz etmiş oldular. Onu cisim
zannettiler. Necdi Abdülaziz Baz da, (Allah gökte Arşın üstünde
oturuyor) diyerek küfre giriyor. (S.8-10)
By_Çeri
By_Çeri
Kurultay
Kurultay

Mesaj Sayısı : 399
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 30/04/08

Kişi sayfası
Emsal Bar:
Müşebbihe veya mücessime Left_bar_bleue100/100Müşebbihe veya mücessime Empty_bar_bleue  (100/100)

https://www12.yetkin-forum.com

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz